istiklâl marşı'nın şâiridir. türk şâirler arasında gelmiş geçmiş en büyük kahramanlık ve vatanseverlik şiirlerini yazmış "adam"dır. dünyânın en zekice kâfiyelerini bulmuş ve/veyâ kullanmış kişiliktir. bir sözü vardır, pek çok önemlidir, bir türk'ün bunu cesurca yaşaması lâzımdır diye düşünürüm..
"yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum
kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum"
hâmiş: muhayyel vampir'e; bana, çook uzun zaman önce duyup da unutmuş olduğum bu sözü hatırlattığı için sevgi ve teşekkürlerimle..
hâmiş-iki: bu mısrâlar, mehmet âkif'in "zulmü alkışlayamam" şiirinden iki mısrâ imiş.. *
son dönem osmanlı ve cumhuriyet şairleri içinde övgüyü en çok hakeden şairdir. zira eski şiirin unsurlarını o zaman edebiyata yeni giren kavramlar ile yoğurup adeta kendine ait bir edebiyat yaratmıştır. şiirlerinde her kelimeye dünyalar yüklemiştir; onun şiirini okuyup dizelerindeki duygu yoğunluğunu hissetmeyecek insan yok gibidir. şiirlerini okudukça sanki sizi paçanızdan yakalayıp yerden yere vurar; oraya buraya sürükler.
istiklal marşı sebebiyle diğer eserleri gölgede kalan büyük şair. kendisi süleymaniye kürsüsünde adlı eseriyle bizlere kahramanlık şiirleri yazmaktan çok daha ötesini yapabildiğini ve insanı ne kadar can evinden vurabildiğini göstermiştir. hasta, küfe, seyfi baba, hasır gibi şiirlerinde gerçekten de yaşamın dıramını birebir yansıtmış fakat bunu yaparken biçimsel keyifden de asla ödün vermemiştir.
gerçekten de türk edebiyatının en büyüklerinden biri olup; halide edip ile birlikte tarzına özendiğim edebiyatçılardandır
belki de en önemli özelliği samimiyeti olan büyük şair, 1873 yılında ıstanbul'da dünyaya gelmiştir. asıl adı mehmet ragif'tir; ragif, ebced hesabıyla 1290 rakamına karşılık gelmektedir ve bu rakam o'nun hicri doğum tarihidir. hareketli bir hayat yaşayan mehmet akif, 27 aralık 1936 tarihinde vefat etmiştir, kabri ise edirnekapı mezarlığı'ndadır.
mehmet akif, ıstiklal marşı'nı 17 şubat 1921 günü taceddin dergahı'nda* yazmıştır. marşın millet meclisi tarafından kabul ediliş tarihi, 12 mart 1921'dir. Mehmet Akif, milletimizin yaşadığı felaketleri yüreğinde derinden hissetmiş ve milli mücadele döneminde şehir şehir dolaşarak halkı teşvik etmeye çalışmıştır.
mehmet akif'in, aniden gelen ilhamı kaçırmamak için aklına gelen dizeleri duvarlara yazdığı/kazıdığı söylenir. aruz veznini en iyi kullanan şairlerden biridir, müthiş bir ahenk vardır şiirlerinde.
adına bir vakıf da kurulmuştur: http://www.mehmetakifersoy.com
bize çok güzel bir örnek olan bu müthiş şair ve aksiyon adamını, rahmet ve şükranla yad ediyorum.
numune olarak, meşhur çanakkale şehidlerine şiirini alalım buraya:
çanakkale şehidlerine
şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünyada eşi?
en kesif orduların, yükleniyor dördü beşi
şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
o, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!
ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhid'i...
bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
herc ü merc ettiğin edvara yetmez o kitab...
seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"bu, taşındır" diyerek kabe'yi diksem başına;
ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle,
kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
yedi kandilli süreyya'yı uzatsam oradan;
sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultanı salahaddin'i,
kılıç arslan gibi iclaline ettin hayran...
sen ki islamı kuşatmış, doğuyorken hüsran,
o demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
sen ki; a'şara gömülsen taşacaksın... heyhat,
sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.
bu çok karışık ve karamsar günlerde canımıza neşeli ve heybetli ümit tohumları ekip o tohumları bitiren bu şiir o'nundur:
"âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak...
alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
îmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
davransana... eller de senin, baş da senindir!
his yok, hareket yok, acı yok... leş mi kesildin?
hayret veriyorsun bana... sen böyle değildin.
kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
âtîyi karanlık görüvermekle apıştın?
esbâbı elinden atarak ye'se* yapıştın!
karşında ziyâ* yoksa, sağından, ya solundan
tek bir ışık olsun buluver... kalma yolundan.
âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!* ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
herkes gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın
varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
me'yûs* olanın rûhunu, vicdânını bağlar
lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez...
en korkulu cânî gibi ye'sin yüzü gülmez!
mâdâm ki* alçaklığı bir, ye's ile şirkin;
mâdâm ki ondan daha mel'un daha çirkin
bir seyyie* yoktur sana; ey unsur-ı îman,
nevmîd olarak rahmet-i mev'ûd-u hudâ*'dan,
hüsrâna rızâ verme... çalış... azmi bırakma;
kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
sesler de: 'vatan tehlikedeymiş... batıyormuş! '
lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
uğraş ki: telâfî edecek bunca zarar var.
feryâd ile kurtulması me'mûl* ise haykır!
yok, yok! hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
ey millet-i merhûme***, sakın ye'se* kapılma."
kurtuluş savaşı'na destan dizen, istiklalimiz için yaptığımız savaşları ve ölen şehitlerimizi anan, hatta istiklal marşımızı da yazan ama ne hikmetse mustafa kemal atatürk adına bir kelime bile yazmamış, tüm külliyatında atatürk'e bir tek gönderme bile yapmamış şair. yorum sizindir.
istiklal marşı ödülünü kabul etmeyen, 'allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın' diyen, kuran meali yazacak kadar bu işe vakıf,
avrupa seyahatinden dönüşte kendisine sorulan soru üzerine "işleri dinimiz gibi, dinleri işimiz gibi" diyen.
asım' da köse imamı oğlum bize insan hekiminden daha lazım baytar diye konuşturan.
ve yine aynı şiirde " ben attar ile sadi'yi hem okur hem severim başka vadilerde gezene ancak söverim" diyerek.
bize;
vatan nasıl sevilir,
durum değerlendirilmesi nasıl yapılır
sanat ne içindir'i öğreten ve bana necip fazılın " ne kervan kaldı ne at hepsi silinip gitti, iyi adamlar iyi atlara binip gitti " mısrasını hatırlatan vatan şairi.
yatağımıza yattığımız her vakit,yeni bir güne gözlerimizi açtığımız her an,vatan topraklarına ayak bastığımız her saniye anmamız gereken ama her daim* kişiliğini karakterini vatanperverliğini ve bağımsızlığımızın simgesi olan istiklal marşımızı dile getiren milletimize benimsten bir kişi olduğunu unuttuğumuz büyük üstad...
karanlık, karmakarışık ve kanla dolu bir tarihin en açık sözlü yazarlarından. bir milletin sedası. bir milletin yüzyıllar sonra kulağına çalınan ibret öykülerinin şairi. bir milletin tezahür ettiği bunalımı ifade edip gözyaşları içinde yaşamış istiklal marşı şairimiz.
çok iyi yetişmiş, eğitim almış kıymetli bir şair olup , sağ tarafa ait düşünceleri yüzünden bazı kesimlerce gözardı edilmeye çalışılan değerli insan.
bu düşünceleri cehaletten ya da ona dayatan insanlardan değil, kendi eğitiminin ve sisteminin doğrultusunda oluşturduğu için her düşünceden insan tarafından saygıyla anılmayı haketmektedir.
ama nedense bu böyle olmamaktadır...*
mÜslümanlara gelen musibetleri ilk olarak kendi bünyesinde hisseden, İslamı esas alan ve İslam birliği düşüncesine savunan büyük ilim ve ideoloji insanı, büyük şair. her insan onu tanımalı, onu anlamalı. hele o insan bir türk veya müslümansa onu anlamamak o insan için büyük bir utanç kaynağıdır.
ben böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı
İslamı uyandırmak için haykıracaktım
hayatının son senelerini ülke dışında geçirmiş istiklal şairi, aslen arnavut kökenlidir ama bu üklenin istiklal marşını yazmış gerçek milliyetçidir..
başlarda taç olması gerekirken islami değerleri ön planda tutması nedeni ile gerçek değeri gizlenmeye çalışılmış ama şiirinde güç herkezi dize getirmiş ve getirmeye devam edecektir..
asıl adı mehmet ragif olan istiklal marşımızın şairi mehmet akif ersoy, 1873 yılında istanbul’da doğdu. annesi emine şerife hanım, babası temiz tâhir efendidir. ilk tahsiline emir buhâri mahalle mektebinde başladı. ilk ve orta öğrenimden sonra mülkiye mektebine devam etti. babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp baytar mektebini birincilikle bitirdi. zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. üç dört sene rumeli, anadolu ve arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif’in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. memuriyetinin yanında ziraat mektebinde ve dârulfünûn’da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde tophâne-i Âmire veznedârı m. emin beyin kızı ismet hanımla evlendi. 1920 târihinde burdur mebusu olarak birinci büyük millet meclisine seçildi. 17 şubat 1921 günü istiklâl marşı’nı yazdı. meclis 12 martta bu marşı kabul etti.
1926 yılından îtibâren mısır üniversitesinde türkçe dersleri verdi. derslerden vakit bulduğunda kur’ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. ağustos 1936’da antakya’ya geldi. mısır’a hasta olarak döndü. hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. istanbul’a geldi. hastanede yattı, tedâvi gördü. fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 aralık 1936 târihinde vefat etti. kabri edirnekapı mezarlığındadır. mehmet Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir türk şâiridir. istiklâl marşı şâiri olması bakımından da “millî şâir” ismini almıştır.
gözünü budaktan,sözünü kimseden sakınmayan,lafı dolandırmadan anlatan güzel şair.**. böyle bir insanın milletimize nasip olduğu için kendimi şanslı hissettiğim nadir insanlardan.
(ikili tekrar 28.08.2007 15:27 ~ 28.08.2007 15:28)
mehmet gündem :soruyla değil bir hatıranızı yenileyerek başlamak istiyorum. yıl 1966 sonları. kapınıza bir adam gelir. adı emin ersoy'dur....
çetin altan :merhum akif'in oğlu... bir öğle sonrası odamdayım. "sizi biri görmek istiyor" dediler. buyursun... dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla: "– bendeniz mehmet akif'in oğluyum..." dedi. bir anda ne olduğumu şaşırdım... nasıl şaşırdım bilemezsiniz. eski bir dostluk havası yaratmak istercesine: "oooo buyurun buyurun, nasılsınız?.." türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. o, tavrını bozmadı: "–rahatsız etmeyeyim... sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim..."dedi. gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum... ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. o, bükük boynuyla: " siz ne münasip görürseniz."dedi. cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. "durun bakalım neyimiz varmış" gibilerden cüzdanı açtım; içinde ne varsa çıkardım, –fazla bir şey de yoktu– elimde tuttum. bir iki adım attı. sanırım sadece bir 10, yahut 20 lira aldı..."– Çok çok teşekkür ederim, rahatsız ettim." dedi ve çıktı. aradan bir ay geçti geçmedi; gazetelerde küçük bir haber ilişti gözüme: beşiktaş'taki çöp bidonlarından birinde mehmet akif 'in oğlunun ölüsü bulunmuştu...
"ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,
fazilet hissi insanlarda allah korkusundandır." demiş, aynı zamanda pek çok manzum hikayesi bulunan usta şair.
"İlk tanıdığım zaman ona inanamadım. bir insan bu kadar temiz olamazdı. fena aktör, melek rolünü oynamaktan bir gün muhakkak yorulacaktır. gayri tabii (yapmacık) bir faziletten yorulan yüzünü bir gün kesin görecektim. fakat 35 sene bekledim, o gün bir türlü gelmedi. otuz beş sene onun yanından her çıkışımda, kendime hep bu sualleri sordum. mahrumiyetlerden yılmayan seciyesiyle *, kendisini nasıl kahraman sanmıyordu. onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken, o, kendisinin sizden başka olduğunu nasıl görmüyordu? dostunu, "sevmek" kelimesinin noksansız manasıyla seviyordu. Öldüğü zaman, düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında olsa bile..."
mehmet akif ersoy, türk milletine kazandırdığı eserlerle, onların gönlünden hiç bir zaman kopmayacaktır. özellikle * o muhteşem şiirlerini, tek beyitlik harika vecizelerini unutmak ne mümkün, üzerinden 100 yıl geçmiş nerdeyse, yüzlerce yıl geçse de istiklal marşı'nın o edası, her okunuşunda vatanını sevenlere verdiği o duygu söner mi ? hiç sanmıyorum.
dün (27 aralık) onun ölüm yıl dönümüydü, ruhu şad olsun ve nur içinde yatsın.
---
"yurdunu allaha bırak çık yola
'cenk'e deyip çık ki vatan kurtula.
böyle müyesser mi gaza her kula
haydi, levend asker, uğurlar ola."
---
"Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun;
onun hesabına birçok hurafe uydurdun.
sonunda bir de"tevekkül" sokuşturup araya,
zavallı dini çevirdin onunla maskaraya."
---
"cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i namusun?
meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun."
---
"tükürün cephe-i lakaydına şarkın, tükürün,
kuşkulansın, görelim gayretleri halkın,
tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
tükürün onlara alkış tutan kahpelere!..."
---
"edepsizliğin başladığı yerde edebiyat biter."
---
" göz, yumulmakla kör olmaz."
---
"tarihi 'tekkerrür' diye ta'rif ediyorlar;
hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi."
---
"adam mısın?
ebediyen cihanda hürsün, gez.
yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.
---
"Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulayı da er geç silecektir
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?"
---
"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
hakkıdır hakk'a tapan milletimin istiklal !.." ** ---
türkiye cumhuriyeti İstiklâl marşı şairidir.milli şairimizdir kendisi.aynı zamanda kur'an-ı kerim'i türkçe'ye meal çalışması da vardır,iyi bir veterinerdir,iyi bir yüzücü olup döneminin boğaziçi yarışmalarında hep birincilikler aldığı devrinin gazetelerine geçmiştir.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.